13 Haziran 2012 Çarşamba

GÜLEREK AĞLAMAYI ÖĞRENİYORSUN



Dalgalı saçları şımarık tebessümlerinin kıyısından salınıyordu. Dudakları, insanda aşk duygusunu uyandıran dudakları; karşımda durmuştu.“nasılsın” cümlesi çıktı dudaklarının arasından. Bana hitap ediyordu.  Günler sonra aramızdaki yalnızlık mevsimi, aramızdaki buzlar, kıştan bahara geçen yerel mevsime tenasüp bir üslupla eriyordu sanki. Ilık rüzgârlar esiyordu ikimizin arasında da. Soğuk, çetin kışları yenmişçesine bakıyorduk tekrar birbirimize. Bakışlarındaki melankolik perdeyi kenara itmiş neşeyle bakıyordu çevreye. İçinde yepyeni tomurcuklanmak için aşk ararcasına neşreden bir sevgi vardı. Daha gülüşünden hissediliyordu.

Ruhunun kumsallarındaki kızgın güneşin ılığı vuruyordu kalbime. Eski samimi tavırlarımızla ölçülemeyecek kadardı belki aramızdaki bu pamuk ipliğine bağlı münasebet fakat beni o günlerden daha çok sevindiriyordu. İçimdeki melankolik mevsim yerini daha ılık, lodoslu bir bahara bırakırken içimde binlerce roman yazılıyordu her gülüşüne. Yanakları öylesine öpülesi duruyordu ki; platonik aşkın katili olma yolunda adımlar atıyordum içimdeki kuvvetli aşk duygusunu anlatmak adına.  Platonik aşk diye mırıldandım kendi kendime. Tek taraflı en canlı, en vurucu ve en sansürsüz hislerle yaşanan dram/melankoli tarzında bir filmin başrol oyuncusu yapıyordu insanı.  İnsanın sabrını zorluyor, gülerek ağlamayı öğretiyordu. Gözbebeklerinin içindeki tebessümün katili oluyor, Daha donuk bakıyordu bakışlar. Belki de daha çaresizleşiyordu hayat.

En önemlisi platonik aşkta insan sabretmeyi öğreniyordu. Onun ellerine başka eller değerken ve onun avucuna, onun mis kokan parmaklarına, başka ellerin kokusu siniyor ve Her şeye rağmen deyip buna sabretmeyi öğretiyordu insana. O noktada gülmek bir yana tebessüm bile edemiyordu  yapılan  esprilere. Hatta kazandığı zaferlere gülemiyordu insan. Yenilgine üzülemiyordu. Sadece ona odaklanıyordu ve bu hazin sinemada gülerek ağlamayı öğreniyordu. İçinde ölen umutlar olsa da yüzünde yalancı tebessümler çiçek vermek zorunda kalıyordu. Kiralık gülüşlerle yaşamak zorunda kalıyordu. Kiralık gülüşlerle ve yalancı tebessümlerle oyalıyordu  insanların yalnız bırakışlarını. O an sadece seni anlayacak ve omzuna yaslanıp çaresizce hıçkırıklara boğularak ağlayacak birini arıyordu insan.
Teselli istiyordu teselli cümleleri hüznün yanında devede kulak kalırken.

 Aslında insan en başından beri Biliyordu hiçbir cümlenin, şiirin, şarkının, seni hafifletmeyeceğini fakat gene de bir umut diyerek her yola başvurmaktan çekinmiyordu insan. O an sadece omzuna yaslanıp hıçkırıkların ve gözyaşlarının sel olacağı birini arıyordu. Çok bir şey değil aslında. Seni anlayacak bir dostun, arkadaşın, sırdaşın. Yâda hiçbiri yoksa arayıp saatlerce aynı cümleleri tekrarlayacağın iyi bir arkadaş. Sadece seni anlayacak biri, seni dinleyip seni boş sözlerle avutmak yâda hırslandırmak yerine sana teselli çabalarını seferber edip seni tekrar umutlarla yükleyecek iyi biri...

Y.Emre/02-02-12 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok beğendim. Yazılarınızı okumaktan keyif alıyorum.

Bumerang - Yazarkafe
script>