29 Mart 2014 Cumartesi

Ve Her Yağmurda Sevdiğim Kadını Uğurlayacaktı Gözyaşlarım

Kullanılmayan iskelelere hep bir ilgim vardır. Terk edilmiş erkeklerin ömrünü andırırlar. Yalnızlıkla ne zaman burun buruna gelsem kendimi eski bir iskeleye atarım. Terk edilmiş bekleme salonu, seneler öncesinin sefer tarifelerinin asılı olduğu yağlı boyası kalkmış griye çalan beyaz ahşap duvarlar, pencerelerin buğusu, yalnızlığın rutubeti… Terk edilmişliğin bir kokuya sahip olduğunu ilk burada fark etmiştim.
Pencereler, yılların boynunu büktüğü döşemeler, atılan her adım da adeta yalnızlığını feryat eder. Ahşap döşemelerin üzerini terk edilmişliğin damgası gibi duran kalın bir toz bulutu kaplamıştır. Ahşap döşemelerin rengini sır gibi saklayan toz bulutu ciğerleri yakan nemli ahşap kokusunu bastıramaz.
Yalnızca dalgaların sesi iskelenin en kuytu köşelerine kadar girmeye cesaret eder. Dışarıdaki tüm sesler boğuk gelir. Vapurlar uzaktan geçer. Hiçbir zaman uğramaz.
Eski iskeleler için yol artık yalnızca zamanın bir boyutudur. Üzerine asma kilit vurulmuş iki kanatlı kapılar, kullanılmadığının tek nüshalık kanıtıdır. Sıkı sıkıya birbirine kenetlenmiş pencereler, yılların sessizliğini en yalın haliyle içeride saklar.
Ezberde kalmış el izleriyle dolu pencereler, yalnızca başka iskelelere yanaşan vapurları izler. Bir daha jeton atılmamak üzere susturulmuş turnikeler, kadınsız bir ömrün aynasıdır kimi zaman. Pencerelerde kalan irili ufaklı, sahipsiz parmak izleri, kadınsız ellerin zamanın akıp giderken kenarında bıraktıklarının yarım kalan yansımalarıdır.
İskeleye yanaşmadan geçen vapurlar, yalnızlığı da peşinden sürüklüyordu. Tıklım tıklım, yoğun halde yalnızlık… Ahşap kapıyı açtım, turnikenin altından sessizce geçtim. İskelenin bekleme salonunda ilk ve son kez benden başka biri vardı. Bana usulca bakan gözlerine, iskelenin sükuneti sıçramıştı.
Melankoliden zevk alan dudakları kim bilir kaç zamandır dudaklarımla buluşmuyordu? Tırnaklarının arasında bitmek bilmeyen kederinin kalıntıları tazeliğini koruyordu. Tam karşımdaydı. Gözlerime bakıyordu. Bu iskelede, adına sanına yabancı olduğu bu semtte, ilk ve son kez bakıyordu. kahverengi saplı siyah şemsiyesi vardı. Oysa yağmurda ıslanmak, insanı dünya hırsından arındırırdı. Ne söyleyeceğimi bekliyordu hala. Ne söylemem gerektiğini bende bilmiyordum. Susuyorduk. Öylesine uzun ve derin susuyorduk ki hiçbir cümle söylemek istediklerimizi böylesine anlatamazdı.
Söyleyebileceğimiz her şeyi söylemek için son kez yan yanaydık. Yağmur damlaları, sahipsiz onlarca el izinin kalıntısıyla dolu pencerelere çarpıyor, birbirine karışıp yer yer macunları kopmuş pencere pervazlarındaki ince boşluklardan iskelenin duvarlarından ahşap döşemelere süzülüyordu.  Derin bir nefes aldım. Bir şeylere söylemek istiyordum. Yutkunuyordum.   Bir cümle kuruyor sonra tekrar yutkunuyordum. Müsaade etmedi. Ona hediye ettiğim fuları çözdü boynundan, avuçlarıma bıraktı. demek yanlış martı yanlış vapurmuş bizimkisi.” dedi. Yutkundum. Dudaklarımı ısırıyordum. Kalbimin sol üzerine bir demir örs düşmüştü. Sessizliğinin altında eziliyordum. Göz kapaklarım, gözyaşlarımın firar etmemesi adına birbirine dokunmuyor, gözlerimi kırpmamak adına donuk bakışlarla son kez gözlerine bakıyordum.belki de yanlış zamandı” demek geçti içimden. Ama adım gibi biliyordum, doğru iskelede değilsen hiçbir vapur seni huzura götürmez, sustum. Susmak, o an en güzel cümleydi. Yağlı boyası yer yer kalkmış kapılara çarpan yağmur damlaları, sessizlikten arta kalan yanları dolduruyordu.
Yaşadıklarımız için pişman olma, ortak geçmişimiz bu.” Duraksadı. Yutkundu. Söylemek istediklerini dilinin altına sakladı. Dudaklarını ısırdı. Gözlerini kırpmamak için direniyordu. Derin bir nefes daha aldı, “Kendine iyi bak” diyebildi.
Cümlenin sonunda boğazının düğümlendiği, ses tonunun her santimetrekaresinden anlaşılıyordu. O an göğüs kafeslerini kırarcasına sarılıp, gitme demek geçti içimden. Hiç kimsenin gösteremediği sevgiyi göstermek, kalp atışlarına saplanıp, bedenimi kokusuna sarmak… İçimden öylesine çok şey geçiyordu ki, ne yapmalıydım karar veremiyordum. Sessizlik nefesimi kesiyor, yutkundukça geçen zamanın farkına varıp bir şeyler yapmak istiyordum. En azından tek bir cümle kurmak istiyordum.
Kollarımda güç olsa sıkıca sarılacaktım, “gitme” diyecektim. Öylesine canım yanıyordu ki, acımdan parmak uçlarıma kadar ceset kesilmişti her yanım. İçimden, başını göğsümün üzerine sıkıca bastırıp “gitme be kadın, daha ıslanamadığımız yağmurlar var”  demek geçiyordu!. Cümlelerin ve saniyelerin ağırlığıyla eziliyordum. Gözyaşlarım, terk edilmiş bir iskelede, ilk ve son kez, “gitme” demek istediğim kadını uğurluyordu.
Tırnaklarımın arasına kadar acı ve çaresizlikle doluydum. İskelenin kapısına yöneldi. Kim bilir kimler nice umutlarla karşı yakada ki sevdiği bedene hasretiyle bu kapıya dokunmuştu. Susuyordum. Susuyordu. Sessizliği yağmur bastırıyordu. Sol eli iskelenin iki kanatlı kapısının kolunu tuttu. Aşağı doğru bastırdı, kapıyı açtı. Gözyaşlarını saklayarak çıktı kapıdan. Rüzgar, peşine kapıyı suratıma çarpmıştı, kendime gelmeye çalışıyordum. Bir terk edilişin isimsiz suretiydi. Ayrılığın ayak sesleri duyuluyordu.  
Ağlayabildiğim kadar ağlıyordum. Hıçkırarak, avazım çıktığı kadar ağlıyordum. Göğüs kafeslerimin üzerine anıların yükü çökmüştü. Bir daha hiçbir koku onun kokusunu tutmayacak, hiçbir ses onun ki kadar samimi gelmeyecekti. Biliyordum çok kişiye sarılacaktım. Ama hiç kimse onun yerini doldurmayacaktı. Ömrümden sesine benzer sesler geçecek ama hiçbiri onun sesi olmayacaktı. Sadece anımsatacak, benzemekle kalacaktı.
Her iskeleye adım atışımda ayrılığın nefesini ensemde hissedecek, göğüs kafeslerimin üzerindeki ağırlığın altında ezilip nefes almaya çalışacaktım. Olur da sonu onun ismine çıkar diye bazı isimlerin hecelerini dudaklarıma almaktan çekinecektim. Korkacaktım, onun ismini taşıyan herkesten kaçacaktım bir dönem. bir yerde adı geçtiğinde susacaktım Başımı önüme eğecek adı konulmamış bir acının başrol oyuncusu olacaktım. Ve her yağmurda sevdiğim kadını uğurlayacaktı gözyaşlarım.

11 yorum:

Hazal dedi ki...

Bence sen sadece yaz başka bir şey yapma :D

Buket dedi ki...

#StandartMelankoli

Oguz dedi ki...

Tebrikler

Burcu dedi ki...

İznin olursa sana taparım olurmuuuuuuuu

Zeynep dedi ki...

bu çok iyi ya

Elif dedi ki...

oldu o zaman biz dagiliyoruz

Nursena dedi ki...

iyisin iyi

Adsız dedi ki...

Fazla samimiyete gerek yok abartma hadi okuman yeterli

Tugba dedi ki...

cok iyi ya seviyorum bu cocugu

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
ziyaretçi dedi ki...

Kimseye amennası yok, söyler uygular, başını öne eğmez önüne koy ölümü gururundan ödün vermez. erkek gibi erkek derler ya tam karşılığı. onun yanında bir kadına zarar gelmesini bırak kılına dokunamazlar. biraz sinirlidir emre ama otoritesinden bir an bile ödün vermeden yaşar hayatını, dünyayı serin önüne gene vazgecmez adımlarından. helal olsun sana lacivert fularlı çocuk

Bumerang - Yazarkafe
script>