2 Ekim 2015 Cuma

Denize Ait Martı, Bana Ait Sen

Sesin titredi. İsmimi söyledin. Ben kendimi kaptırmış onlarca heybetli cümle kurmuştum. Beyaz kağıt gibi duyarsız kalmasına alışmıştım hayatımda ki tüm insanların. Ürperdim. İsminin bir an olsun eksik kalmadığı dudaklarım kaskatı kesildi.
Nisan rüzgarı yüzüme dokunuyordu. Gümüşsuyu yağmuru üzerine örtmüş, Dolmabahçe nisan yağmuruna eğmişti başını ve telefonun diğer ucundaki sesin ağlıyordu. İsmimi söylüyordun, ağlamaya devam ediyordun. İsmini aldım dudaklarımın arasına. Sıkı sıkıya sanki her an kaybedecekmiş gibi… “vazgeçmek yok” dedim. Düşünmeden! Hiç düşünmedim bunu derken! Bir insanı koşulsuz şartsız severken yapılacak en büyük hata düşünmektir. Neyi düşünebilirdim, neyi sorgulayabilirdim ki? Senden vazgeçmeyi mi? Neyden vazgeçebilirdim? Her yeşilde senin gözlerinin tonunu aramaktan mı? Her şiirde yeşili anlatmaktan mı? “kaybetmekten korkuyorum” diyebildim ancak.
“uykum var” deyişini, her tartışmadan beş dakika sonra mütemadiyen gerçekleşen ilan-ı aşklarımızı, kıskançlıklarını seviyordum. Her Beşiktaş vapuruna bindiğimde ve her tren bekleyişimde gözlerimi kapatıp bir gün olsun, bir kez olsun ellerini avuçlarımın arasına alıp sevmeyi, parmaklarımla saçlarını sıyırıp yanağına basit bir öpücük hatıra bırakmayı hayal ediyordum. Hayallerin en canlı ve an gerçekçi yanı gözlerine uzun uzun bakıp ezberlemeyi yineleyerek kurguladığım kısımdı.  

Uykulu sesini kulaklarımla duymak istiyordum. Özlüyordum, belli etmesem de her an her dakika özlüyordum. Bazen öylesine özlüyordum ki tükenip kalıyordum ansızın. İsimsiz gözyaşlarımı saklamalıydım yine de. Güçlü kalmalıydım. Dik durmalıydım, her yasanın ve  her engelin karşısında durduğum gibi. Seni bensiz hayal edemezken güçlü olmamak gibi bir lüksümde yoktu zaten. Martı denize nasıl aitse, sen de bana öylesine aittin. 

Hiç yorum yok:

Bumerang - Yazarkafe
script>