15 Temmuz 2012 Pazar

Birbirinden Habersiz İki İnsan Şiiri




Hala dudaklarım yalnız, hala dudaklarımın dokusuna yabancı bir koku sinmemiş
Hala gözlerim başka gözlere mensup bir tebessümle yıkanmamış
Hala kalbim bakir ve parmaklarımın arasını hala yalnızlık dolduruyor
Avunuyorum, aynı gökyüzünün altında aynı yıldızlarda bakışlarımızın buluşma ihtimaliyle
Hala merhaba diyecek kadar münasebetin kalmış olma umuduyla…
Hala Beyoğlu’nda Pera’da bir akşam vakti karşılıklı kahve içme umutlarıyla avunuyorum...
Avuntularla, umutlarla yaşıyorum ışıkların geceyi gündüze çevirdiği şu şehirde…

Yalnızlık ilk gün ki kadar taze ve ilk gün ki kadar egemen hayatımın her köşesinde
Sen ve ben cümlesinin sözcüklerinin arasında boşluk ilk gün ki kadar derin
Uzak kelimesinin anlamsız kaldığı zamanlar oluyor bazen
Ülkeleri aşıyorsun, şehirleri aşıyorsun yan yana alıyoruz kimi zaman nefeslerimizi
Fakat hala öylesine uzağız ki aramızda sayısız coğrafyalar var sanki...

Çaresizliğimin en kör ve en ücra noktası kabul ediyorum seni
Hayatım boyunca aldığım nefeslerin belki onlarcası seninle burun buruna geçiyor
Belki bindiğim otobüsün arka koltuğunda oturuyorsun
Yâda aynı otobüsün farklı kapılarından iniyor bedenlerimiz
Fakat iki yabancıyız iki ayrı insan...  Sen ve ben cümlesi kadar uzak...
Sen sözcüğünün ardından ve sözcüğünü getirmek kadar yabancı…

Boğazın kenarında sabahladığım geceler oluyor, yalnızlık piyeslerini andıran geceler
Şehrin sönen ışıklarına dalıyor gözlerim, birer birer karanlığa bürünüyor şehir…
Sönen ışıklardan birinin senin pencerenin ardında olma ihtimali sarıyor kalbimi o an
Yalnızlık sıvalı dudaklarımdan iyi geceler sözcüğü çıkıyor onlarca defa sana hitaben
Duymadığını ve duysan da başını kaldırıp bakmayacağın gerçeğini bilerek
Bir köşe başında karşılaşma ihtimalini yineleyerek karşılıyorum güneşi
Bir köşe başında filmlerden kopma birbirimize çarpışma sahnesinden sonra
Yazılarıma seninle karşılaşmanın ruhumdaki mutluluğunun yansıma ihtimalleri…
İhtimallerle geçiyor günlerim, büyük yıkımlardan geriye kalan umutlarla yaşıyorum

Sen ve ben cümlesinin sözcükleri kadar uzağız bir birimize
Yabancısın bu şehre, ışıklarla aydınlatılan gecelerin ardında kalan suni gündüzlere
Ortaköy’de eski bir evin ahşap penceresinden sızan yalnızlıkla karışık sigara kokusuna
Alkol kokusuyla yıkanmış dudaklara, yabancısın bu şehre
Sevmeye, sevdikçe kırılmaya en baştabana yabancısın. Ve çok uzaksın
Bazen mensup olduğun coğrafyaları aşıyorsun, yan yana alıyoruz belki soluklarımızı
Belki akşam vakti bir vapurda inme sahnesinde ellerimizi birbirine temas ediyor
Belki Beyoğlu’nda yanlışlıkla çarptığım insan oluyorsun, yumuşacık sesinle pardon diyorsun
Yâda ben özür diliyorum, belki iyi akşamları ekliyorum devamına bir tebessüm ilave ederek
Fakat o kadar uzağız ki birbirimize; aynı şehirde dolaşan iki yabancı rollerini oynuyoruz daima,
Aynı şehirde aynı otobüsün birbirine paralel koltuklarında yoluculuk yapan
Aynı vapurun aynı güvertesinde martılara simit atan iki yabancıyız
Yan yana soluk alıp veren başını kaldırıp aynı gökyüzüne bakan
Aynı yıldıza gözlerini mevzileyipte ağlayan fakat birbirini tanımayan iki yabancıyız
Fakat uzak sözcüğünün anlamını yitirdiği kadar uzağız
Aynı şehirde nefes alan fakat birbirinden habersiz iki insanız.

Hiç yorum yok:

Bumerang - Yazarkafe
script>