İlk ismini
dudaklarıma aldığımda dudaklarıma aldığım son isim olsun diye geçirmiştim içinden
nitekim baştan da her şey öyle gelişmişti. Çabucak yakınlaşmış çabucak bir birimize
ismimizle hitap etmeye başlamıştık. Basit ama
uzun cümleler kuruyorduk. Sanki cümleler yetmiyordu
birbirimize olan hislerimizi anlatmaya ve biz cümleleri sözcüklerle dolduruyorduk.
Her şeyi tek cümlede
özetlemeye çalışan edebiyat öğretmeninden farksızdık her ikimizde.
Zaman zaman
saatlerce tek bir konuya güldüğümüz, tek bir konuya kahkaha attığımız daha
aklımıza geldiği anda ve o konuya dair tekbir sözcük dudaklarımızdan dışarı adım attığında
saatlerce süren kıkırdaşmalarımız başlıyordu. Çocuklaşıyorduk. Şımarmanı seviyordum şüphesiz. Çocuklaşmanı ve neşeli olduğunda kurduğun devrik cümlelerini
de seviyordum. Hatta zaman zaman başımı yastığa koyduğum anda gecenin yarısı aklıma kararsızlıkla kurduğun
ve sen ve ben dışında kimsenin anlayamayacağı o cümlelerin
geldikçe sessizce gülüyordum uyuyana kadar. Şımarık geçen akşamlarımızı seviyordum.
Güneş battığı dakika başlayıp ta günün
ilk ışıklarına kadar
beni bir ahize başında sabahlatacak insansın diye düşünüyordum. Ve
senin sesini işittiğim hiçbir dakika hiçbir saniye uykusuz kalmaktan şikâyetçi olmamak için söz vermiştim
kendi kendime. Şımarık kahkahalarının
yansıdığı cümlelerin uykumu açıyordu adeta.
Şımarık gülüşlerin beni
kendime getiriyor ve mutluluk rüzgârına boğuyordu. Sevimliydin… -sevimli- sözcüğünü
kullandığım son kişi diye sevmiştim seni.
Zaman geçtikçe
daha da alıştık
birbirimize ve yeni seneye bir bilgisayar başında birbirimize
160 harfe kadar izin verilen mesaj kutularından mutluluk dileyerek girdik.
Birbirimizi düşünerek girdik yeni seneye. Alkol sarhoşluğu damarlarımda cinnetini sergilerken işte aradığım kişi diye sayıklıyordum yılbaşının soğuk
ve loş minvalinde. Aradığım kişiydin… Şımarık tebessümleriyle en mutsuz anımda bile üzerimdeki
kara bulutları dağıtacak ve mutsuz anında da bizzat gözyaşlarını sileceğim kadındın sen… Sen defa diye sevmiştim seni… Hiç bitmeyecek gibi alışmış ve hayatımda hiç sona
ermeyecekmişsin gibi yer açmıştım sana.
Hayatımın her anına senden parçalar
koymuştum. Son defa diye sevmiştim seni. Ama her tükenen aşkın ardından söylenen sözcük çıkıyor dudaklarımdan şimdi, yanılmışım.
Senin başka
birine ait olabilme ihtimalini yinelemeden kurmuştum tüm hayalleri. Mutlusun
yada mutlu görünmeye çalışıyorsun. Ve benden habersizsin. Bahar mevsiminin
beşeri unsuru gibi lodos polen tanelerini gökyüzünde serbest bırakırken sen kim
bilir hangi tanımadığım dudağın cümleleriyle tebessüm ediyorsun. Aklının ucunda
bile yokum muhtemelen. Olmayacağımda. Melankoli… bir gün arkadaşça diye
sınıflandırılan sohbetlerden birine mesela standart melankoli nedir diye
sorarsan sana bunları nasıl anlatmalıyım diye soruyorum kendime. yanıtsız
kalıyor tüm sorular. Başımı pencereye yaslıyorum. Umutsuzum. Böyle de
olmalıyım. Son defa diye sevmiştim seni. Yüzüne dokunmadan, parmaklarının
arasındaki yalnızlığı dolduramadan, hiçbir yabancı dudağa dokunmayan
dudaklarımı tenine hatıra niyetine sürmeden… Son defa diye sevmiştim seni,
sadece son yalnızlığımın ismiymişsin…