28 Temmuz 2012 Cumartesi

CANIMI ACITAN NOKTA


Saat gecenin üçü. Muhtemelen uyuyorsun. Uyumuyorsan da yatağına uzanmış tanımadığım veya uzak bir ihtimalde olsa tanıdığım ruhlardan birinle gelecek hayalleri kuruyorsun. Belki başka bir coğrafyada keşif turuna çıktığını düşünüyorsun belki Paris’te gösterişli bir restoranda onun karşılıklı romantik bir akşam geçirmeyi. Yâda uzak bir ülkede tamamen doğala iç içe yıldızları izlemeyi.

 Bu gece benim için ümit verici olan tek gerçek hala aynı gökyüzünün altında nefes alıyor olma gerçeğimiz. Hala diyorum çünkü yarın bu değişecek. Gene aynı gökyüzünün altında olacağız ve gene aynı yıldızları göreceğiz fakat biraz daha uzak olacaksın. Biraz daha uzak olacak kahkahaların başkasına nazaran dudaklarının kenarında oluşan gamzeler.

 Âşık olmayı unuttum seni sevdikten sonra. Nitekim aşkın saçmalık olduğunu anlatıyorum aşk adına üzülen tanıdıklarıma şu günlerde. Aşka dair kitaplar yazan insan, birini seviyor ve aşkın palavra olduğuna inanıyor sonra gece sessizce biri için ağlıyor gözyaşlarını harcıyor. Bir aptal gibiyim farkındayım. Zaten aşk aptallıktır. Canımı acıtan senin başkasını sevmen değil, uzakta olman da değil. Sen imkânsızdın benim için. Bunu söylerken bir devletin savaş kararını verirmişçesine bir ifade beliriyor yüzümde. Çünkü gerçekten imkânsızdın. Herhangi biriydin. Seni sevdiğimi duysalar ve aramızdaki mesafeyi insanların kahkahaları çınlatırdı belki çevreyi. Fakat ne olduğunu bende anlamadım. Bir anda günaydın mesajlarınla uyanır oldum. Düşlere iyi geceler mesajlarından sonra dalar oldum.

 Canımı acıtan nokta senin uzaklığın değil demin de söylediğim gibi kalbini başkası için atması da değil her şeyin çok çabuk olup bitişi. Her şeyin bir kasırga gibi bir anda belirip her şeyi yakıp yıkıp gitmesi. Hiç ummazken hayatıma girip hiç beklemediğim bir anda hayatımı kâbusa çevirerek hayatımdan çıkman. Canımı acıtan nedenini bilmediğim bir sebepten dolay aylardır aramızda mesafeler oluşu.

27 Temmuz 2012 Cuma

SENSİZLİĞİN GÜNLÜĞÜ


Bir yalnızlığı sığdırmaya çalışıyorum dudaklarımın arasındaki ince boşluğa
İsminden arta kalan yere sensizliği iliştiriyorum...
Senden yoksunluk ve kırık kalp temalı şiirler büyütüyorum son günlerde aşk bültenimde
Bir yalnızlığı sığdırmaya çalışıyorum iki dudağım arasında sakladığım isminin yanına

Temmuz serininin ve İstanbul’a özgü nemli havadan nasibini almış bir balkonda
Senden uzak ve senden kilometrelerce uzak olmanın çaresizliğiyle bükülüyor boynum
Gökyüzünden yalnızlığıma bir merdiven sarkıyor, göz kapaklarımı birbirine yaklaştırıyorum
Yıldızlara yaklaşmayı düşlüyorum sana gökyüzünden gizlice bakmak adına
Bavulunu hazırlamış yerini güneşe bırakmak üzere adımını atan karanlığa doğru bir iç çekiyorum
İçi sensizlikle dolu bir yalnızlık çöküyor üzerime. Kahve saçların geliyor gözümün önüne

Loş bir oda beyaz bir yatak beyaz bir yatağın üzerinde çığırından çıkmış bir yalnızlık
Rutubetli dudaklarımın arasında en kıymetli varlığım gibi saklıyorum ismini
Kaybetmekten, dudaklarımın arasına başka harflerle kurulmuş bir ismin girmesinden korkuyorum
Pencerelerden içeriye dolan ayak sesleri, şehir uyanıyor, otobüslerden inen insan kolonisi
Bir yalnızlığı sığdırmaya çalışıyorum dudaklarımın arasında isminden arta kalan boşluğa

Sahte tebessümlerle dolu umut temalı sabahlara uyanıyorum;
Seni görme gayesiyle yataktan kalktığım günler;
Bilinçaltımda sana dair hayaller inşa ediliyor sana kavuşma seansı öncesi
Seninle dolup taşıyor düşler... Rutubetli dudaklarım defalarca senin dudaklarının dokusuna değiyor
Şehvet, şuursuz bir yalnızlık ve çığırından çıkmış bir hasret kütlesinin etkisi altında uyanıyorum sabah
Yoruluyorum, konuşmanın cümle kurmanın hatta soluk almanın güç geldiği anlar yaşıyorum
Dakikalarca sensizlik sancılarıyla kıvranıyor cesedim kefen beyazı yatakta...

Sensizliği birkaç cümleye sığdırmaya çalışıyor aşk ve ayrılık hileleriyle yorulmuş dudaklarım
Parmak uçlarının tenimin dokusundan yoksunluğunun hüznü hapsediyorum içime
Az kelimeyle kurduğun kısa cümlelerini özlüyorum eski günlere ait fotoğraflardan sona
Üzüldüğün zaman kırçıllaşan sesinin yokluğu çok hissediliyor sabaha özgü sessizlikte
Loş odadan ruhuma doğru tedirginlik yol alıyor keskin manevralarla
Karanlığın içine saklanan yalnızlığı soluyor ciğerlerim. Soluk alma seansları güçleşiyor

Bir yalnızlığı sığdırmaya çalışıyorum dudaklarımın arasındaki rutubetli ufak boşluğa
Her sabaha karşı gözyaşlarımla yıkanan rutubet kokulu krem rengi yastığıma siniyor sensizlik
Dudaklarından dudaklarımda arta kalan kahve kokusunu hissetmek adına dudaklarımı kemiriyorum
Parmak uçlarının eksikliği yaşıyorum... Sensizliğe sarıldığım her an neşter yaraları açılıyor ruhumda
Aşk ve ayrılık arasında gidip geliyor zihnimin rıhtımında dolaşan anılar bütünü
Bir yalnızlığı sığdırmaya çalışıyorum dudaklarımın arasına…

Bir yalnızlığın nemli varlığını sığdırmaya çalışıyorum ismin arta kalan boşluğa
İsmini en değerli varlığım gibi saklıyorum. Dudaklarından arta kalan kahve kokusu
Seni hatırlatıyor ne yana baksam her şey. Şehir, izmarit kokulu oda, rutubetli dudaklar
Seni hatırlatıyor her şey... Tek nüshalık el yazması şiirler, ucuz mürekkep kokusu
Parmak uçlarına has yumuşacık kokunla sıvalı pembe tükenmez kalemin
Bitmek bilmiyor yalnızlığın ve uzaklık sözcüğünün ruhumdaki yankısı
Tükeniyorum, kırık aşk temalı şiirler yazıyorum aşk bültenlerinde
Seni hatırlatıyor her şey, tek nüshalık öpüşmeler, ucuz kâğıt ve tükenmez kalem
Seni hatırlatıyor şehrin hangi köşesine baksam.
Ve hayatım sensizliğin romanın andırırcasına senin hatıralarını vuruyor kursağıma
Seni hatırlatıyor her şey… Dudaklarımın arasına sıkıştırdığım sensizlik
Dudaklarımın arasındaki isminden arta kalan ufak boşluk
Seni hatırlatıyor her şey. Sanki her şey seni hatırlamamı istiyor. Sensizliğimi yineliyor…

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Hayat ikiye ayrılıyor, mutluluk ve mutluluğu aramak...

15 Temmuz 2012 Pazar

Birbirinden Habersiz İki İnsan Şiiri




Hala dudaklarım yalnız, hala dudaklarımın dokusuna yabancı bir koku sinmemiş
Hala gözlerim başka gözlere mensup bir tebessümle yıkanmamış
Hala kalbim bakir ve parmaklarımın arasını hala yalnızlık dolduruyor
Avunuyorum, aynı gökyüzünün altında aynı yıldızlarda bakışlarımızın buluşma ihtimaliyle
Hala merhaba diyecek kadar münasebetin kalmış olma umuduyla…
Hala Beyoğlu’nda Pera’da bir akşam vakti karşılıklı kahve içme umutlarıyla avunuyorum...
Avuntularla, umutlarla yaşıyorum ışıkların geceyi gündüze çevirdiği şu şehirde…

Yalnızlık ilk gün ki kadar taze ve ilk gün ki kadar egemen hayatımın her köşesinde
Sen ve ben cümlesinin sözcüklerinin arasında boşluk ilk gün ki kadar derin
Uzak kelimesinin anlamsız kaldığı zamanlar oluyor bazen
Ülkeleri aşıyorsun, şehirleri aşıyorsun yan yana alıyoruz kimi zaman nefeslerimizi
Fakat hala öylesine uzağız ki aramızda sayısız coğrafyalar var sanki...

Çaresizliğimin en kör ve en ücra noktası kabul ediyorum seni
Hayatım boyunca aldığım nefeslerin belki onlarcası seninle burun buruna geçiyor
Belki bindiğim otobüsün arka koltuğunda oturuyorsun
Yâda aynı otobüsün farklı kapılarından iniyor bedenlerimiz
Fakat iki yabancıyız iki ayrı insan...  Sen ve ben cümlesi kadar uzak...
Sen sözcüğünün ardından ve sözcüğünü getirmek kadar yabancı…

Boğazın kenarında sabahladığım geceler oluyor, yalnızlık piyeslerini andıran geceler
Şehrin sönen ışıklarına dalıyor gözlerim, birer birer karanlığa bürünüyor şehir…
Sönen ışıklardan birinin senin pencerenin ardında olma ihtimali sarıyor kalbimi o an
Yalnızlık sıvalı dudaklarımdan iyi geceler sözcüğü çıkıyor onlarca defa sana hitaben
Duymadığını ve duysan da başını kaldırıp bakmayacağın gerçeğini bilerek
Bir köşe başında karşılaşma ihtimalini yineleyerek karşılıyorum güneşi
Bir köşe başında filmlerden kopma birbirimize çarpışma sahnesinden sonra
Yazılarıma seninle karşılaşmanın ruhumdaki mutluluğunun yansıma ihtimalleri…
İhtimallerle geçiyor günlerim, büyük yıkımlardan geriye kalan umutlarla yaşıyorum

Sen ve ben cümlesinin sözcükleri kadar uzağız bir birimize
Yabancısın bu şehre, ışıklarla aydınlatılan gecelerin ardında kalan suni gündüzlere
Ortaköy’de eski bir evin ahşap penceresinden sızan yalnızlıkla karışık sigara kokusuna
Alkol kokusuyla yıkanmış dudaklara, yabancısın bu şehre
Sevmeye, sevdikçe kırılmaya en baştabana yabancısın. Ve çok uzaksın
Bazen mensup olduğun coğrafyaları aşıyorsun, yan yana alıyoruz belki soluklarımızı
Belki akşam vakti bir vapurda inme sahnesinde ellerimizi birbirine temas ediyor
Belki Beyoğlu’nda yanlışlıkla çarptığım insan oluyorsun, yumuşacık sesinle pardon diyorsun
Yâda ben özür diliyorum, belki iyi akşamları ekliyorum devamına bir tebessüm ilave ederek
Fakat o kadar uzağız ki birbirimize; aynı şehirde dolaşan iki yabancı rollerini oynuyoruz daima,
Aynı şehirde aynı otobüsün birbirine paralel koltuklarında yoluculuk yapan
Aynı vapurun aynı güvertesinde martılara simit atan iki yabancıyız
Yan yana soluk alıp veren başını kaldırıp aynı gökyüzüne bakan
Aynı yıldıza gözlerini mevzileyipte ağlayan fakat birbirini tanımayan iki yabancıyız
Fakat uzak sözcüğünün anlamını yitirdiği kadar uzağız
Aynı şehirde nefes alan fakat birbirinden habersiz iki insanız.

1 Temmuz 2012 Pazar

Merhaba bile diyemezken onun senin olabileceğini düşünüyorsun..

UMUTLARININ PEŞİNDE TÜKENİYORSUN


“Merhaba” bile diyemiyorsun fakat onunla hayaller kuruyorsun. Onun senin olabileceğine inanmışsın, onun varlığının gölgesinde yükseliyor geleceğe dair hayaller. Ona öylesine alışmışsın ve ruhuna onu öylesine yerleştirmişsin ki nereye gitsen onun hayali geliyor yanında... Uzaklaşıyorsun zaman zaman. Ondan, onun olduğu şehirden, belki ülkeden... Bir akşamüstü, gökyüzünde güneşin son nefesleri aydınlatırken ortalığı; içine bir eksikliğin ilmekleriyle örülü yalnızlık çöküyor. Derin bir nefes alıyorsun. Dudaklarından belki o an belli yâda belirsiz ondan yoksunluğuna dair bestelenmiş bir cümle sızıveriyor. Gözlerin gökyüzüne kayıyor. Tek ortak noktan gökyüzü. Hala aynı gökyüzünün altında yaşama gerçeğiyle avunuyorsun. Başka ortak nokta yok. Farklı şehirler belki farklı ülkeler. Bambaşka coğrafyalar. Sadece hepsini kuşatan aynı gökyüzü. Bir yıldız seçiyorsun gözlerinle. Onu ve seni hala aynı karede gördüğüne inandığın bir yıldıza bakma anlarında ona bakarcasına parlıyor gözlerin. Aklından bunlar geçerken akşam iyice çöküyor etrafa. Sıyrılmaya çalışıyorsun tüm bunlardan.

Onun eksikliğini hissetmenin tam doruk noktasında kalbinde onun şimdi yanında olma ihtimaline dair bir umut uyanıyor. Kapılıyorsun. Gözlerini kapıyorsun. Başını belki bir pencere kenarına belki bir duvara yaslıyorsun. Hayallere dalıyorsun gene. Oysa daha merhaba bile diyemiyorsun. Fakat onun senin olabileceği gerçeğinle yoğuruyorsun umutlarını. Hayatının her köşesine sinmiş kokusu. Nereye gitsen hayali, yanında olma ihtimalinin kalbinde açtırdığı umut tomurcukları, geleceğe dair ümitler seni kovalıyor adeta. Tüm hayaller onunla başlıyor, onunla bitiyor bile demek güç belki o hayallerin sonu bile gelmeyecek. O denli benimsemişsin

Uyku dalmadan önce hayallerini katlıyorsun yastığının altına koyuyorsun. Ona dair umutlarını başucuna bırakarak onunla dolu düşlere dalmak için kapıyorsun gözlerini. Gecelerin özlemek için olduğunu düşündüğün anlar oluyor takviminde. Hasretinin doruk noktalarına ulaştığı anlarda onun varlığınla can bulan hayaller kabilesinin bir üyesini seçip saatlerce düşünüyorsun. O an hayallerinin gerçekleşmesi için her şeyden vazgeçmeye hazırsın. Onunla hayaller, düşler kuruyorsun. Her kurduğun hayalin başrol oyuncusu o. oysa merhaba demekten bile çekiniyorsun fakat onun senin olabileceğine inanmışsın. Umutlarının peşinde tükeniyorsun.
Bumerang - Yazarkafe
script>